9 Ocak 2008 Çarşamba

İŞARET PARMAĞIMIN UCUNDAKİ BULUT...


Kalem varsa kedere kelamımız var demektir. Önü arkası sobeli bir aşkın artıklarıyız. Neyimiz varsa dilimizden dökülüp gidiyor birer birer. Gönlümüzden dökülen kırıklarımız gibi, kırgınlıklarımızda dökülüyor ses etmeden.
//

"Alınganlığım" diye sızlandı. Yegâne sıkıntım, yegâne kusurum belli ki. "Bu kadar çıtkırıldım olmak zorundamıydım?" diye geçirdi içinden. Annem söylerdi ya hep ve her duyduğumda düşerdi ya gözyaşlarım, böyle olduğuma. İşte işaret parmağıyla sekiz yaşımda gösterdiği aynı bulut, geçiyor gökyüzümden. Bak bu senin nem kaptığın bulutun demişti ya hani. Sonrasında her alınganlık ettiğimde, en yakın pencere kenarına gidip seyretmiştim ya aynı bulutu gözlerimdeki yaşların ardından.

Neydi bu kadar alıngan olmama sebep ve neden bu kadar kolay kırılıyorum ki sana. Sanırım bu kadar çok seviyor olmamın, bunda ciddi bir etkisi var. Oysa sen bu kadar sevilmek istemediğini söylüyorsun. Kırılıyorum evet, yüzüme bakmadan etrafı seyrederek konuşman içimi parçalıyor, sanki başkalarıyla olmak istediğin anlamını çıkarıyorum içimden. Hâlbuki ben seninleyken senden başka bir şey düşünemiyor ve seyrine doyamıyorum, seninde aynı halde olmanı ne kadar çok istediğimi bilemezsin. Anlayışlı olmam gerektiğini biliyorum fakat seninleyken, sırra kadem basıyor anlayışlı oluşlarım ve ben nereye gittiğini hiç bilemiyorum. Karşında dururken, ellerimin titremesi, gözlerimin adımlarımı izlemesi ve sağa sola çarpa çarpa yürüyüşlerimi engelleyemiyorum. Sen bu kadar rahatken ben neden bu kadar heyecanlıyım bir bilebilsem.

Dün buluştuğumuzda başımı kaldıramadan sorduğum bu sıkıntıma verdiğin cevabı düşünüyorum, son on sekiz saattir. “Her insanın aşkı bir yaşayış biçimi var, bu kadar zorlama kendini sakin ol” demiştin ya yemin ediyorum söz vermiştim kendime, ta ki sen ellerimi tutana kadar. Ama ellerimi tuttuğunda tüm kontrolüm yeniden sana geçiverdi ve ben bir türlü engel olamadım çırpınan yüreğime. Şimdi yalnızca düşünüyorum. Sende kalan aklımla neler yapıyorsun acaba gecenin bu saatinde. Ya boynuna iliştirdiğim kahve kokulu bakışlarım, gülümseyişinle dudaklarına boyanan mutluluğum… Sahi neler yapıyorsun gecelerin karalarında, ismini “bensiz” koyduğum zamanlarında. Hani, “kader karşılaştırdı bizi, alınyazımsın sen benim” diyorsun ya, bende görmek istiyorum alnıma yazılan ismini. Sana geleceğim günlerde ve sana gelinmeyecek günlerde durmadan aynalara bakıyorum. Hayır, sakın süslenip salındığımı zannetme, sade ve sadece alnımdaki ismini görmek için kenara topluyorum kâküllerimi. Göremiyorum ama ismini. Göremiyorum alnımda, tek bir harf bile yok. Senin gördüklerini görmeyi ne çok istiyorum bir bilsen. Senin baktığın gibi bakmak istiyorum dünyaya, senin izlediğin gibi bulutların peşine takılıp gitmeyi istiyorum. Bırakma ellerimi diye bağırıyorum içimden her defasında. Duymuyorsun hiç haykırışlarımı. Kuşların isimlerini öğretiyorsun ya bana tek tek gösterip, o kuşların kanatlarındaki bir teleğe tutunup sana uçmayı istiyorum.

Bu sabah uyandığımda ismini sayıklar buldum yine kendimi. Yine bir sabaha ismini anarak uyandım anlayacağın. Bildiğim bir şey varsa hiçbir şey bilmediğimdir demiştin ya, haklısın. Bana dair bilmediğin o kadar çok şey var ki. Nasıl geceleri dualarımda isminden başkasını geçirmediğimi, güne isminle başladığımı da bilmiyorsun. Bazen tuhaf kâbuslar gördüğümü, bir balkondan düştüğümü uzun uzun, ama düştüğüm yerde beni beklediğini, gülümsediğini gördüğümü bilmiyorsun mesela. Kan ter içinde uyandığımda yastığıma sen diye sarıldığımı, uzak zamanlara giderken ve gelecek zamanların birinden çıkıp gelmeni beklerken, seni ne kadar çok özlediğimi hiç bilmiyorsun.

Sana dair ben de çok fazla bir şey bilmiyorum üstelik. “İmam bayıldı”ya bayıldığını, gözlerinin arkasında pırıl pırıl hayran olduğum bir zekânın saklandığını, eve bırakırken gözlerinde bulduğum o büyük merhameti, anneni ne çok sevdiğini, bir zamanlar âşık olduğunu ama yazık ki yollarınızın ayrıldığını, kışın bile ellerinin sıcacık olduğunu ve birkaç önemsiz ayrıntıdan daha fazlasını bilmediğimi kabul ediyorum. Yastığında kalan kokuyu özlüyorum geceleri. Benim yastığım ismin kokmuyor.

Üzülmeyeceğim ama sensiz kaldığım zamanlarımda, söz veriyorum sana. Senin de söylediğin gibi “vatan borcu” elbette. Sayılı gün çabuk geçermiş öyle söyledi annem. Saymaya başladım bile çoktan. Sensiz birinci gün, sensiz ikinci gün, sensiz üçüncü gün… Sensiz günlerimi biriktiriyorum bu kavanozun içine. Mavi cam boncuklar aldım kendime bunu da bilmiyorsun sen. Sensiz günlerin başı gittiğin gün değil, yolun göründüğü gün asıl hasretin ilk günü. Ben daha sen buradayken saymaya başladım bile hasretini. Döndüğünde, yani sensiz son günün ardındaki o ilk gün, tüm boncuklardan bir çerçeve hazırlayacağım kocaman düğün fotoğrafımız için, birazını doğacak oğlumuzun mezuniyet fotoğrafının çerçevesine, birazını da kızımızın doğum fotoğrafının olduğu çerçeveye saklayacağım ama. Nazardan saklasın Yaradan diye dualarımla çevireceğim çerçevelerin etrafını. Evet, değil mi ki hayattayız bitecek nasılsa sayısını baştan hesap ettiğim tüm günler. Döndüğün gün olacak asıl düğünüm, bayramım, doğumum, hayatımın başladığı o en güzel zaman. Nasıl bir şenlik yaşayacak başını kaldırıp yüzüne bakmaya utanan ve ismini söylediğinde mutluluktan gözleri ışıldayan bu küçük hanım. Ve senin döndüm diyeceğin o güne kadar şu işaret parmağımın ucunda durup beni gözetleyen buluta yol vereceğim söz veririm. Büyütebildiğim kadar büyüteceğim gamzesine öpücüğünü kondurduğun küçük hanımı.

Gecenin bu karanlık zamanında yine sen vardın işte aklımda ve sana döküldü tüm harfler kelimelere dönüşüp satır satır sana yazıldım yine ve hiç aklımdan çıkarmadan bana bağışladığın tüm sabah düşlerimi alıp yatağıma gideceğim. Yine tüm dualarım rüyalarımda olmana hayallerimden çıkıp gerçeğim olmana dair olacak. Uyu sende ismini “bensiz” koyduğum bu zamanın bir yerinden bir yol bulup.
Uyu ki geceler kolay geçsin hiç değilse.

İstediğin tek yastığı söyledim anneme. Çok sevindi ve güldü bana. Ne kadar şanslı olduğumu söyledi. “Bir yastıkta kocayacaksınız demek, ne güzel” dedi sonra.

Sahi bir yastıkta kocayacağız seninle değil mi. Ne güzel bir ihtiyarlık olacak seninle. Yaşamaya yaşlanmaya değer bir sen varsın ya iyi ki de varsın ya. İkimizlik tüm zamanların hayaline dalacağım birazdan. Ama önce hayalinin yanaklarını öpesim geldi kızma bana olur mu?

İyi uykular, gündüz düşüm, iyi uykular gecemin hasretliği…

Hiç yorum yok: