29 Kasım 2007 Perşembe

UZUN ÇÖP HİKÂYESİ


Uzun çöpü çekti zaman
Duruşu bundandı cezaya kaldı
Şair elindeki kısa mısralarla bakakaldı
Kayıp kıt’alar dar vakitte aranmadı
Yıl ikibinin başları
Kaşı düşen kırlangıçlar
Hazanda yara aldı

Güne dökülen ne kadar yaprak varsa
Saçlarımda birer beyaz tel
Cirit atıyor o sancılı keder
Dilenci bir şairsin işte geceye
Yıldızların sivri uçlarını bileğle
Hilale dokunma o hala ağlıyor
Şems’in ölü nefesinde

Şuur dediğin aşk meydanında biten
Keyfi kaçmış meddahlık bir sitem
Sıradan saydığın cinayetlerin
Kurban gözlerinde eksik bir dem
Yıldırımlarını göndersin artık tanrılar
Kızıla çalsın gece namazında davullar
Yılanbaşları bulunsun ve okşansın
Sarhoşlar zemzemle yunsun yıkansın
Kırklar hamamı olsun kırkikindili yağmurlar
Yıkılsın sonra gök, Tanrısı ayakta kalsın

Sağır sultanım bunca bağırma artık
Dilsiz değilsin ki sırça saraylarda
Buyur uşağa bir çeşm-i bülbül
İnlesin gülden dolan intizarla
Çınlıyor mermer sütunların parlaklığında
Adalet diyen gözü bağlı kadının
Çığlık atan yorgun sesi
Şavkını salsın ay yüzüne salayla
Sularla sevişsin hükümsüz yaşında

Gün yeniden doğmaya bir yol bulsun
Giden geceyle “aldım verdim”
Oyunbazlığından kurtulsun
Silinsin şairin kalan usta yalnızlıkları
Dökülsün ak sayfalara midye kabukları
Yıldırımlarınızı salın güne Tanrılar
Yılanbaşlarını okşayın siyah saçlı genç kadınlar…

Hiç yorum yok: