19/10/2007
Çok kolay olmadığını biliyorum bunu söylemenin. Söylemek lazım yine de. Susmak daha da acıtır böyle zamanlarda. Kalakalmak ve söyleyememek. Hiçbir şey yokmuşcasına öylesine çekip gitmek namussuzluktur biliyorum.
Bir bakışla sevdiğini anlayabilenin, bir bakışla gittiğini anlayamayacağını sanmak ne büyük akılsızlıktır.
Biliyorum, gidiyorsun. Uzaklar sana gelemiyorsa sen gitmelisin belki de. Bedeli ödenmiş her uzak senin şimdi. Bedel… Ödenebilecek bir bedel olsun yeter ki. Ya yaşananlar ve çıkıp giderken geride bırakmak zorunda kalacakların. Üstelik en ihtiyaç duyduklarına inandığın vakitsiz bir vakitte.
Bazı şeyler var ki bedeli ödenemiyor. Ne bir ederi ne de bir bedeli var onların. Bir can verebiliyorsun sadece ve bir kalp koyabiliyorsun içerisine sevgi dolu. O andan itibaren seni yaşamayı bırakıp verdiğin canı yaşatma zamanı başlıyor karşılık beklemeden. Umutsuz ve beklentisizce.
Düşünüyorum da, kendi hayatını yaşamak belki de en az yaptığımız. Kendi gönlü için yaşayabilene hiç rast geldin mi sen? Benim karşıma hiç çıkmadı böylesi.
Kolay değildi yaşamak. Kolay olmadı, seni yaşamadığım bir hayatın içerisinde yaşatmak ve yaşamak.
Üç beş eşyanın kölesi oluyor insan böyle hissettiği zamanlarda. Sabah kalkar kalkmaz çayı ocağa koymak ama bir fincan bile içmeden kendini temizliğe vermek. Düşünmeden yapılan işler. Sanki her yeri elden geçirince içinde biriken ne kadar kırıntı varsa geçecek temizlenecek gibi. Böyle olmayacağını hesap bile edemiyor insan. Hesap kitap tutmuyor sözler verilirken. Gönül istiyor sadece. Bazen önü deniz ardı ağaçlarla buluşan bir kulübe yetecek sanıyor insan. Yetmeyeceğini bile bile. Ama yaşamak için bir gaile gerekiyor. Hepsi bir oyalanma hepsinin bir yalan olduğunu bilse bile.
Yaşadığımı hissettiğim kısacık zamanlarımın deniz yıldızı hikâyesisin sen. Ayaklarımı bile sokmadığım o denize arsızca sokulan iskele ucundan bir gece vakti minicik bir mumu bıraktığın zamanlarımda saklı kalan. Üşüdüğünü görüp üzerimdeki hırkayı çıkararak, ceketinin üzerinden sarmaladığımsın sen benim. Daha çok üşümeye razı olarak. Uzaklarında sadece karanlığın görüldüğü ufuksuz denizyıldızı hikâyem. Hiç kimsenin yanında, senin yanında olduğum kadar susmadım ben. Sor tanıyan ne kadar kimim varsa. Tek bir şey söyleyecekler sana isyan kadın. Kalelerimden vazgeçtiğim yegâne denizyıldızı hikâyemsin sen benim.
Bugünlerde yeniden sesinin tınısı geliyor kulaklarıma. Sesin duyuluyor gönlümün uzaklarında. Bir gece kadar karanlık gözlerin ve sesin bir gecenin sessizliğinden daha da sağır edici. Çıt çıkmıyor kalemimden. Ya gönlüm…
Sen uzaklara alıştırdığın yabanlık urbanla çıkıyorsun el gibi karşıma. Yüzünde bir gülümseme… Gözün üstünde kaşın var desen yağmaya namzedim. Baykuş seslerini ağırlıyorum bahçelerimde ve alıcı kuşlar dört dönüyor başımın üzerinde. Yüz vermiyorum hiç birine. Ölmeye hazır değilim daha. Bir defa daha görmek mi niyetim. Bunu yalnızca ayaklarımın yerden kesildiği o dört koluma girilen zamanlarıma sakladım. Başına taç olmalıyım o gün, gözyaşlarını silmeliyim kimseler görmeden yine. Son bir defa yüzümü görmeni dilerdim, seni gördüğünde gülümseyecek bir yüz ve sana akacak iki damla gözyaşı dilerdim. Buz kesmiş yüzümü parmak uçlarınla kurulamanı ve iki damla gözyaşımı kendi pınarlarında tutmayı başaramadıklarınla buluşturmanı isterdim…
Son bir söz zamanı şimdi. Ne söylemesi ne işitilmesi kolay bir son söz. Gözlerinde sevgiyi görebilenin gitme zamanı dediğini göremeyeceğini sanıyorsan yanılıyorsun.
Sana kal demeyeceğim. Senin bana gel demediğin gibi. Giderken hiç değilse son bir defa elini tutan elime kayıtsız kalmamış olsaydın. Hiç değilse bir mecburiyet olsaydı bu gidişin ve yaralanan kalbim bunun bir vazgeçiş olduğunu hiç düşünmeseydi.
Öyle ya da böyle bir son söz vardı dilinin ucunda. Kirpiklerimden süzülerek avuçlarıma döküldüğünde topladım söyleyemediğin tüm sözleri. Biriktirip içime koydum, sevebildiğine inandığım tüm anlık zamanların yanına.
Güneşin yağdığı aynı gökyüzünün altında aynı zamanlarda yaşıyor olsak ta tüm aydınlığa rağmen görünmez olma zamanları bu ayrılış zamanları.
Aydınlığımda gördüğüm gözlerin şimdi gecelerin karanlığında uykusuz kaldığım kurmaca düşlerimde görünüyor sadece bana. Karanlıklar korkutmuyor gözlerinde gördüğüm o son sözün karanlığı kadar.
Ne kadar zor olsa da söylenmeli o son söz ille de. Söyle hadi o zaman. Söyle, gözlerimdeki ışıklar sönsün. Gözlerin karanlıklara gömülsün gözlerimde. Sen son sözünü söyle şimdi. Ama benden sakın bir son nokta koymamı bekleme. Zira tanıdığım hiç kimse için bir bitiş yaşamadım ben içimde, an be an içimde yaşatmayı sürdürürken.
Değil ki sen. Sen bu kadar bendeyken ve ben bu kadar sende kaybolmuşken… Sakın benden bir son nokta koymamı bekleme.
Şimdi sen yoluna ben yoluma. Ne senin kirpiklerin ıslansın ne de benim gözlerim bir damla uykuya doysun bundan sonra.
Geriye dönüp bakma bu saatten sonra. Noktası olmayan bir bitişin geri dönüş hikâyesi çıkmaz artık bu kalemden…
Öptüm sağ avucundan yaşattığım tüm sevgiyle. Varsa cesaretin koy vicdanına değdirmeden kalbinin üzerine.
Bir bakışla sevdiğini anlayabilenin, bir bakışla gittiğini anlayamayacağını sanmak ne büyük akılsızlıktır.
Biliyorum, gidiyorsun. Uzaklar sana gelemiyorsa sen gitmelisin belki de. Bedeli ödenmiş her uzak senin şimdi. Bedel… Ödenebilecek bir bedel olsun yeter ki. Ya yaşananlar ve çıkıp giderken geride bırakmak zorunda kalacakların. Üstelik en ihtiyaç duyduklarına inandığın vakitsiz bir vakitte.
Bazı şeyler var ki bedeli ödenemiyor. Ne bir ederi ne de bir bedeli var onların. Bir can verebiliyorsun sadece ve bir kalp koyabiliyorsun içerisine sevgi dolu. O andan itibaren seni yaşamayı bırakıp verdiğin canı yaşatma zamanı başlıyor karşılık beklemeden. Umutsuz ve beklentisizce.
Düşünüyorum da, kendi hayatını yaşamak belki de en az yaptığımız. Kendi gönlü için yaşayabilene hiç rast geldin mi sen? Benim karşıma hiç çıkmadı böylesi.
Kolay değildi yaşamak. Kolay olmadı, seni yaşamadığım bir hayatın içerisinde yaşatmak ve yaşamak.
Üç beş eşyanın kölesi oluyor insan böyle hissettiği zamanlarda. Sabah kalkar kalkmaz çayı ocağa koymak ama bir fincan bile içmeden kendini temizliğe vermek. Düşünmeden yapılan işler. Sanki her yeri elden geçirince içinde biriken ne kadar kırıntı varsa geçecek temizlenecek gibi. Böyle olmayacağını hesap bile edemiyor insan. Hesap kitap tutmuyor sözler verilirken. Gönül istiyor sadece. Bazen önü deniz ardı ağaçlarla buluşan bir kulübe yetecek sanıyor insan. Yetmeyeceğini bile bile. Ama yaşamak için bir gaile gerekiyor. Hepsi bir oyalanma hepsinin bir yalan olduğunu bilse bile.
Yaşadığımı hissettiğim kısacık zamanlarımın deniz yıldızı hikâyesisin sen. Ayaklarımı bile sokmadığım o denize arsızca sokulan iskele ucundan bir gece vakti minicik bir mumu bıraktığın zamanlarımda saklı kalan. Üşüdüğünü görüp üzerimdeki hırkayı çıkararak, ceketinin üzerinden sarmaladığımsın sen benim. Daha çok üşümeye razı olarak. Uzaklarında sadece karanlığın görüldüğü ufuksuz denizyıldızı hikâyem. Hiç kimsenin yanında, senin yanında olduğum kadar susmadım ben. Sor tanıyan ne kadar kimim varsa. Tek bir şey söyleyecekler sana isyan kadın. Kalelerimden vazgeçtiğim yegâne denizyıldızı hikâyemsin sen benim.
Bugünlerde yeniden sesinin tınısı geliyor kulaklarıma. Sesin duyuluyor gönlümün uzaklarında. Bir gece kadar karanlık gözlerin ve sesin bir gecenin sessizliğinden daha da sağır edici. Çıt çıkmıyor kalemimden. Ya gönlüm…
Sen uzaklara alıştırdığın yabanlık urbanla çıkıyorsun el gibi karşıma. Yüzünde bir gülümseme… Gözün üstünde kaşın var desen yağmaya namzedim. Baykuş seslerini ağırlıyorum bahçelerimde ve alıcı kuşlar dört dönüyor başımın üzerinde. Yüz vermiyorum hiç birine. Ölmeye hazır değilim daha. Bir defa daha görmek mi niyetim. Bunu yalnızca ayaklarımın yerden kesildiği o dört koluma girilen zamanlarıma sakladım. Başına taç olmalıyım o gün, gözyaşlarını silmeliyim kimseler görmeden yine. Son bir defa yüzümü görmeni dilerdim, seni gördüğünde gülümseyecek bir yüz ve sana akacak iki damla gözyaşı dilerdim. Buz kesmiş yüzümü parmak uçlarınla kurulamanı ve iki damla gözyaşımı kendi pınarlarında tutmayı başaramadıklarınla buluşturmanı isterdim…
Son bir söz zamanı şimdi. Ne söylemesi ne işitilmesi kolay bir son söz. Gözlerinde sevgiyi görebilenin gitme zamanı dediğini göremeyeceğini sanıyorsan yanılıyorsun.
Sana kal demeyeceğim. Senin bana gel demediğin gibi. Giderken hiç değilse son bir defa elini tutan elime kayıtsız kalmamış olsaydın. Hiç değilse bir mecburiyet olsaydı bu gidişin ve yaralanan kalbim bunun bir vazgeçiş olduğunu hiç düşünmeseydi.
Öyle ya da böyle bir son söz vardı dilinin ucunda. Kirpiklerimden süzülerek avuçlarıma döküldüğünde topladım söyleyemediğin tüm sözleri. Biriktirip içime koydum, sevebildiğine inandığım tüm anlık zamanların yanına.
Güneşin yağdığı aynı gökyüzünün altında aynı zamanlarda yaşıyor olsak ta tüm aydınlığa rağmen görünmez olma zamanları bu ayrılış zamanları.
Aydınlığımda gördüğüm gözlerin şimdi gecelerin karanlığında uykusuz kaldığım kurmaca düşlerimde görünüyor sadece bana. Karanlıklar korkutmuyor gözlerinde gördüğüm o son sözün karanlığı kadar.
Ne kadar zor olsa da söylenmeli o son söz ille de. Söyle hadi o zaman. Söyle, gözlerimdeki ışıklar sönsün. Gözlerin karanlıklara gömülsün gözlerimde. Sen son sözünü söyle şimdi. Ama benden sakın bir son nokta koymamı bekleme. Zira tanıdığım hiç kimse için bir bitiş yaşamadım ben içimde, an be an içimde yaşatmayı sürdürürken.
Değil ki sen. Sen bu kadar bendeyken ve ben bu kadar sende kaybolmuşken… Sakın benden bir son nokta koymamı bekleme.
Şimdi sen yoluna ben yoluma. Ne senin kirpiklerin ıslansın ne de benim gözlerim bir damla uykuya doysun bundan sonra.
Geriye dönüp bakma bu saatten sonra. Noktası olmayan bir bitişin geri dönüş hikâyesi çıkmaz artık bu kalemden…
Öptüm sağ avucundan yaşattığım tüm sevgiyle. Varsa cesaretin koy vicdanına değdirmeden kalbinin üzerine.
1 yorum:
Perfect this picture, the combination of light and shadows and harmony of the elements of the picture ... congratulations
Yorum Gönder