19/10/2007
Görmeni istediğim öyle çok şey vardı ki seninle görmek istediğim. Bir martının çirkin sesine rağmen kar beyaz kanatları örneğin. Çığlığında açlığın sesini, çöpçü güzeli oluşlarına rağmen terzemiz kalışlarını. Bir deniz seyretmek isterdim ucu bucağı yitik gözlerinde. Sen ufku izlerken, gözlerinin derin sularında kaybetmek ruhumu.
Esen tüm rüzgârların resmini çizebilirdim oysa yanımdayken, yemin ederim. Fırtınalara göğsümü gerip dingin zamanlarının hayalinde yanabilirdim, and olsun. Yokluk yoksulluk komazdı, bakardım azıcık aşım kaygusuz başım misali sana. Bir sıcak tarhananın kokusunda tükenirdi fukaralık ve sustururdu doymak bilmez nefsimi içimdeki sevdan.
Toprağına serilebilirdim çimen misali ve yorganım olurdu toprağın, üşümek nedir bilmezdim. Suyum sen, tuzum sen olurdun. Gülüşüm senden, huzurum gönlümden ama helalinden olurdu ille de.
Yol bilmezdim sana yürünenin dışında, izim görünmezdi çıt çıkarmadan yürürdüm karda bile. Yok olurdum varken, sende olurdum, seninle olurdum…
Senden oldum ya… Her şeye inat gibi. Sen hiç olmadın, beni hiç sende edemedin ya. Benliğim, olsa ne olmasa ne bundan sonra.
Sesime sesin gelmez ismini söylediğim karanlıklarımda. Bir ses vermezsin nedenli nedensiz, kim bilir hangi sebepten. Toprak döşeğimi çekerler ayaklarımın altından o zaman. İner tepeme gök kubbem. Yıldızlar batar gözlerime, kanarım. Hilal keser şah damarımı gecelerin sessizliğinde. Sesim kısılır, boğulacak gibi olurum, hıçkırıklar dizilir boğazıma. Yutkunurum. İsmini kazıdığın kabuklarım, acım büyüdükçe arşı bulur. Boyumu geçer, isminin baş harflerini bile okuyamam. Zaman demiştin… Zamanla geçecekti attığın çentiğin acısı. Kabuk bağlayacaktı bıraktığın yara öyle söylemiştin. O zamanda inanmamıştım. Ama sen inanmamı beklemiştin kendince. Kendini anlatmıştın belki de gönlünce. Seviniyorum bu yüzden. Yaşadığımı yaşamadığını düşünerek. Değilse çekilecek dert midir bunun böylesi. Gitmek yalan, kalmak zül böylesi bir dertle. Elinden gelen sadece, susup derin derin düşünmek belki de.
Şu uslanmaz deli kalbim, her ismini söylediğinde sessiz sessiz, bir çığlık kopuyor aniden. Bir ağıt tutturuyor içimdeki boynu bükük kala kalan. Sus diyorum, sen bari sus. Uyu hadi uyu yeniden ve yeniden. Uyu sabaha kadar ve uyu gün ışığında bile n’olursun. Uyu gönlüm… Uyu ki uyku yarı ölüm, ancak o susturur içindeki yangını bu saatten sonra.
Senden oldum ya. O gün bugündür pek nazlıyım kendime. İncitmiyorum, kırmıyorum gönlümü. Emanetin gibi saklıyorum gelincik tarlalarında. Beyaz güllerin yapraklarına beliyorum enikonu. Çok geçmiyor utancından mıdır, acısından mıdır bilemedim ama kırmızı kırmızı yangınlara dönüyor beyaz gül yaprakları. Eskiye sayıyorum, kana boyananları. Alıp yeniden ak gül yapraklarıyla avutup, sarıyorum kanayan yanlarını.
Gözlerinde seyretmek istediğim tüm dağlar yıkıldı bir bir. Gidişinle tüm ummanlar kurudu birer birer. Şimdi bana sunulan dünya, yeniden yeşermek ve yeniden hayat bulmak için, sadece gözyaşlarıma muhtaç biliyorum. Sen tek damla gözyaşı dökme ama sakın. Zira senin kederinle dünyama bir kasvet çöker. Ümidimin kasketi iner gözlerinin üzerine. Yol bulamam yeniden hayata. Pusu kuran şerlerin kuytulardaki bekleyişlerini kestiremem. İzin verme kederler yol bulamasınlar senden yana. Karanlıklar geçmesin kubbe-i arzından. Kendine kurduğun o dünya, şen şakrak haliyle sürüp gitsin.
Selamlarım var martı kanatlarının en beyaz teleğinde. Gökyüzünde üzerinden geçerlerken bırakacaklar sessizce minicik beyaz bir kelebek gibi. Gözlerinin önünden düşecek yeryüzüne ve sen nice sonra anlayacaksın sana ulaşan bir mazruf olduğunu yürüyüp giderken. Döndüğünde kül olmuş olacak bulamayacaksın yeniden, elinden başka bir yere düştüğünden…
Bir ben unutup gittin senden arta kalan bende. Bir ben kaldı metruk bir mahalde köhne bir halde. Ben sende abaddım. Sen…
Baki selamlarını aldım dünkü günümde. Selamın bende baki kaldı.
Öpüyorum sağ avucunu şimdi sıcacık bir selam olsun diye. Her sağ avucunu öpüşümde koy sen yine gönlünün üzerine, yüreğin el verirse. Dikkat et vicdanına doğru kaymasın koyduğun el. Zira sızlarsa duyulur iki saat ilerinde bile…
Esen tüm rüzgârların resmini çizebilirdim oysa yanımdayken, yemin ederim. Fırtınalara göğsümü gerip dingin zamanlarının hayalinde yanabilirdim, and olsun. Yokluk yoksulluk komazdı, bakardım azıcık aşım kaygusuz başım misali sana. Bir sıcak tarhananın kokusunda tükenirdi fukaralık ve sustururdu doymak bilmez nefsimi içimdeki sevdan.
Toprağına serilebilirdim çimen misali ve yorganım olurdu toprağın, üşümek nedir bilmezdim. Suyum sen, tuzum sen olurdun. Gülüşüm senden, huzurum gönlümden ama helalinden olurdu ille de.
Yol bilmezdim sana yürünenin dışında, izim görünmezdi çıt çıkarmadan yürürdüm karda bile. Yok olurdum varken, sende olurdum, seninle olurdum…
Senden oldum ya… Her şeye inat gibi. Sen hiç olmadın, beni hiç sende edemedin ya. Benliğim, olsa ne olmasa ne bundan sonra.
Sesime sesin gelmez ismini söylediğim karanlıklarımda. Bir ses vermezsin nedenli nedensiz, kim bilir hangi sebepten. Toprak döşeğimi çekerler ayaklarımın altından o zaman. İner tepeme gök kubbem. Yıldızlar batar gözlerime, kanarım. Hilal keser şah damarımı gecelerin sessizliğinde. Sesim kısılır, boğulacak gibi olurum, hıçkırıklar dizilir boğazıma. Yutkunurum. İsmini kazıdığın kabuklarım, acım büyüdükçe arşı bulur. Boyumu geçer, isminin baş harflerini bile okuyamam. Zaman demiştin… Zamanla geçecekti attığın çentiğin acısı. Kabuk bağlayacaktı bıraktığın yara öyle söylemiştin. O zamanda inanmamıştım. Ama sen inanmamı beklemiştin kendince. Kendini anlatmıştın belki de gönlünce. Seviniyorum bu yüzden. Yaşadığımı yaşamadığını düşünerek. Değilse çekilecek dert midir bunun böylesi. Gitmek yalan, kalmak zül böylesi bir dertle. Elinden gelen sadece, susup derin derin düşünmek belki de.
Şu uslanmaz deli kalbim, her ismini söylediğinde sessiz sessiz, bir çığlık kopuyor aniden. Bir ağıt tutturuyor içimdeki boynu bükük kala kalan. Sus diyorum, sen bari sus. Uyu hadi uyu yeniden ve yeniden. Uyu sabaha kadar ve uyu gün ışığında bile n’olursun. Uyu gönlüm… Uyu ki uyku yarı ölüm, ancak o susturur içindeki yangını bu saatten sonra.
Senden oldum ya. O gün bugündür pek nazlıyım kendime. İncitmiyorum, kırmıyorum gönlümü. Emanetin gibi saklıyorum gelincik tarlalarında. Beyaz güllerin yapraklarına beliyorum enikonu. Çok geçmiyor utancından mıdır, acısından mıdır bilemedim ama kırmızı kırmızı yangınlara dönüyor beyaz gül yaprakları. Eskiye sayıyorum, kana boyananları. Alıp yeniden ak gül yapraklarıyla avutup, sarıyorum kanayan yanlarını.
Gözlerinde seyretmek istediğim tüm dağlar yıkıldı bir bir. Gidişinle tüm ummanlar kurudu birer birer. Şimdi bana sunulan dünya, yeniden yeşermek ve yeniden hayat bulmak için, sadece gözyaşlarıma muhtaç biliyorum. Sen tek damla gözyaşı dökme ama sakın. Zira senin kederinle dünyama bir kasvet çöker. Ümidimin kasketi iner gözlerinin üzerine. Yol bulamam yeniden hayata. Pusu kuran şerlerin kuytulardaki bekleyişlerini kestiremem. İzin verme kederler yol bulamasınlar senden yana. Karanlıklar geçmesin kubbe-i arzından. Kendine kurduğun o dünya, şen şakrak haliyle sürüp gitsin.
Selamlarım var martı kanatlarının en beyaz teleğinde. Gökyüzünde üzerinden geçerlerken bırakacaklar sessizce minicik beyaz bir kelebek gibi. Gözlerinin önünden düşecek yeryüzüne ve sen nice sonra anlayacaksın sana ulaşan bir mazruf olduğunu yürüyüp giderken. Döndüğünde kül olmuş olacak bulamayacaksın yeniden, elinden başka bir yere düştüğünden…
Bir ben unutup gittin senden arta kalan bende. Bir ben kaldı metruk bir mahalde köhne bir halde. Ben sende abaddım. Sen…
Baki selamlarını aldım dünkü günümde. Selamın bende baki kaldı.
Öpüyorum sağ avucunu şimdi sıcacık bir selam olsun diye. Her sağ avucunu öpüşümde koy sen yine gönlünün üzerine, yüreğin el verirse. Dikkat et vicdanına doğru kaymasın koyduğun el. Zira sızlarsa duyulur iki saat ilerinde bile…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder