2 Ocak 2008 Çarşamba

SABAH, AKŞAM


Bu sabah da uyanabildinse sevin
Gülümse hayat hala dolarken ciğerlerine
Ve duyuyorsan kışın soğuğunu ellerinde
Ayakların tembellik ediyorsa bile
Yürüt kendini alışma
Bugün değilse bile bir gün zaten
Yürüyemeyeceksin nasılsa
Gören gözlerin görmemeye yemin edecek
Yüreğin sevmemeye and içecek
Saçların bırakacak boşluğa tellerini
Bir dost telefonu çevirip
Sesini işitmek istemeyecek
Yalnızlığa meraklı gençliğine küfredeceksin
Bir limansın diyenlerin her biri
Çoktan yükünü tutup açık denizlere gidecek
Takkeni önüne koyup düşünecek zamanlar bitecek
Kısa cümlelere mecbur olacaksın
Bitimsiz sandığın her şeyin bir sonu olacak
Bu sabah aynadaki yüz, el gibi sana burun kıvıracak
Yumacaksın gözlerini yummak ısıtmayacak
Ayak uçlarından bir soğuk bedenine yürüyecek
Gün be gün ölüm filizlenecek vücudunda
Önce kolların sarkacak
Sonra mahallenin çocukları oynayacak
Sündüğü şekliyle kalan elinin üst yanında
Vaktiyle küsen oğlunu anacaksın
Analığını hatırlayacaksın
Geç olacak
Vakit akşamı vuracak
Bir akşam uzandığın şiltende
Ecel misafirin olacak
Geldiğine sevineceksin
Toplayın diyeceksin meleklerine defterlerini
Yol zamanı bileceksin
Münker ve Nekir tutacak ellerini
Tekir kedinden başkası gittiğini bilmeyecek
Arkandan ağlayan kedinden başkası olmayacak

Hayat...
Düştüğün yere kadar süren bir düş olacak...

Hiç yorum yok: